Gündem o kadar çabuk değişiyor ki! Aylardır konuşulan 17 Aralık AB zirvesi, ancak birkaç gün manşetlerde kalabildi.
Musul’da şehit edilmeleriyle milleti yasa boğan polislerimiz de muhtemel ki birkaç gün sonra hatırlanamayacak. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil Paşa, görevi kötüye kullanmak, ihmal ve eksik mal beyanında bulunmak suçundan hâkim huzuruna çıktı. Eşi ve kızıyla kameralar önünde hesap vermek zorunda kalan emekli Paşa için 9 yıl hapis cezası isteniyor. Bu kadar üst düzey bir komutan ilk defa bu kadar şeffaf bir mahkeme karşısında. Birkaç gün sonra bu olayı hatırlayan çıkacak mı; onu tahmin etmek zor...
Gazeteciler için cennet sayılabilecek bu ülkede heyecan verici gündemler sıkça değişiyor. Öyle ki daha bir konunun detayına vakıf olmadan bir başkası başlamış oluyor. Bu kadar sık gündem değiştirilince komploculara da gün doğuyor. Bilgi kirlenmesi akıl almaz boyutlara da ulaşabiliyor. Bir önceki olayın bile künhüne vakıf olamamış kamuoyu, sabahtan akşama değişen gündemin gerçekliğini nasıl çözecek ki!
Aslında arada bir durup, kendimize “Nereden geldik, neredeyiz, nereye gidiyoruz” sorularını yöneltmek gerekiyor. Hele söz konusu Türkiye’nin geleceği ise!
Çok değil; üç yıl önce “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır ekonomik krizi”ni yaşadık. Borsa’nın asansör gibi çalıştığı o kara yılı hatırlayan kaldı mı? Doların yükselişi kâbus gibiydi daha üç yıl önce. Yazarkasalar fırlatılıyordu Başbakan’a ve Başbakanlık binasının önü, protesto korkusuyla halka kapalıydı. Enflasyon can yakıyor, şirketler batırıyordu...
Bir de zirvelerde yaşanan kavgalar vardı. Anayasa kitapçığı fırlatılınca dibe vurmuştu piyasalar. Başbakan’ın sağlık durumu bir milletin yüreğini titretiyor, doğabilecek yeni bir krizden herkesin ödü kopuyordu. Koalisyon ortakları arasında yaşanan kavgalar işin cabasıydı...
Birkaç yıl daha geriye gitseniz 28 Şubat çıkar karşınıza. Laik-antilaik kavgasının cinnete dönüştüğü yıllar. Bir gecede yaşanan medyatik linçler; kuşkular, endişeler, infazlar... Sermayenin renklere bölünmesi, insanların bir çırpıda yaftalanması...
Sahi gerçekten unutuldu mu bunlar! Unutulacak kadar uzun bir zaman geçti de her şey, tarihin sükun dolu sayfalarına mı gömüldü?..
Türkiye bugün -şöyle ya da böyle- bir siyasi istikrara kavuştu. Her kafadan bir ses çıkmıyor en azından. İktidar-muhalefet ilişkisi, yakın tarihte örneğine az rastlanacak derecede seviyeli. Enflasyon tek haneli rakamlara indi, hiç olmazsa her gün bir parçamızı alıp götürmüyor. Borsa her saniye kriz sinyali vermiyor. Laik-antilaik saçmalığı eskisi kadar provokasyona açık değil. Türkiye, Avrupa Birliği hedefine kilitlendi, 17 Aralık zirvesinden tarih alındı, müzakereler başlıyor...
Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün yaptığı basın toplantısında, sağlık ve eğitimde KDV’nin düşürüldüğünü açıkladı. Asgari ücretlerde “sürpriz” hazırlığı yapıldığını söyledi. Nereden nereye? Daha düne kadar her saniye kriz endişesiyle yüreği ağzına gelen Türk halkı, bugün hayatı kolaylaştıracak haberler duyuyor...
Türkiye’nin problemleri bitti mi? Elbette bitmedi. AB sürecinde çetin bir pazarlık bizi bekliyor. Ayrıca hâlâ istihdam alanlarının yüreklere su serpecek kadar açılamadığı bir gerçek. Türkiye’nin huzurunu bozmak için her meseleyi kavga sebebi sayan huysuz ruhlar hâlâ var. Türk insanının ekonomik problemlerine tam çözüm bulunmuş da değil...
Her şeye rağmen Türkiye’nin meselelerine insaflı yaklaşmak gerekiyor. Dinamik insan gücüyle AB yolunda ilerleyen Türkiye’nin önündeki en büyük engel bizzat kendisidir. Kendini aşan bu Türkiye, bölgede de, dünyada da hatırı sayılır bir güç olabilir. Yeter ki kendini iç çekişmelere, gereksiz boğuşmalara hapsetmesin. Ve arada bir de olsa yakın tarihe göz atıp hafızasını yoklasın ve bazı dersler çıkarılabilsin...
|
Bu
yazıya 0
adet yorum yapıldı.
|
|
|
|
|
|
|
Ziyaretçi Sayımız |
2338033
|
|